Hyalüronik asit nedir

Hyaluronik Asit Nedir?

Hyaluronik asidin cilde olan etkisi nedir? Kimler hyaluronik asit kullanabilir?

Hyaluronik asit, bağlayıcı özelliği bulunan bir polimer çeşidi ve yoğun nemlendirici etkisiyle cilt sağlığının yapı taşlarından biridir. Vücudumuzda doğal olarak bulunan hyaluronik asit, dışarıdan takviye şeklinde de alınabiliyor. Hatta belli bir yaştan sonra alınması gerekiyor da diyebiliriz. Çünkü yaş ilerledikçe vücuttaki hyaluronik asit üretimi yavaşlıyor ve var olan asit miktarı da zamanla azalıyor. Bu durumda da cilt yumuşak ve elastik dokusunu kaybediyor.

Hyaluronik asit günümüzde birçok kozmetik ürünün içerisinde bulunuyor. Artık her yerde hyaluronik asit serumu ve bu asit türünü içeren kremler, nemlendiriciler ve makyaj malzemeleri ile karşılaşmak mümkün. Ayrıca hyaluronik asit gıda takviyesi olarak da kullanılabiliyor.

Hyaluronik Asit Ne İşe Yarar? 

Özellikle cilt bakımına özen gösteren ve cilt bakım ürünlerini sık kullananların çokta yabancılık çekmediği hyaluronik asidin pek çok yararı bulunmaktadır. Nem kaynağı olarak bilinen bu asit kuru ciltlere gereken nem desteğini veriyor. Ancak istersen bu asit nedir, neden cilt için bu kadar önemli ilk olarak oradan başlayalım.

Hyaluronik asidin vücudun farklı bölgeleri için bilinen pek çok faydası bulunuyor. Cilt yıpranmalarına, nem kaybına, reflüye, eklem rahatsızlıklarına, kronik yorgunluklara karşı pek çok olumlu etkisi biliniyor. Eklemlerdeki görevi de oldukça önemlidir. Alan olarak cilt bakımında en etkin şekilde rol oynar.  Bu asit normalde vücudumuzda cilt bağ dokusunda ve eklemlerde bulunuyor ve kendi kendine üretilebiliyor. Ancak bu üretim zaman içerisinde azalabiliyor. Bu azalma ile birlikte nem ve esneklik kaybı yaşanıyor, vücut eskisine oranla daha fazla hyaluronik aside ihtiyaç duyuyor.

Kendi ağırlığının bin katı kadar su molekülünü üzerinde tutabilen bu asit hücre üretimini de hızlandırıyor. Bu sayede cildin hem esnek hem de nemli kalmasına olanak tanıyor. Belirli bir yaştan sonra bu asit yeteri kadar üretilemediğinden dışarıdan takviye edilmesi gerekiyor. Ancak bu sayede cilt daha canlı, sağlıklı ve dolgun görünebilir.

Hyaluronik asidi dışarıdan takviye olarak ebette içeriğinde bu asidi taşıyan kozmetik ürünler aracılığıyla almak mümkündür. Bu asidi içeren ürünler düzenli olarak kullanıldığı takdirde ciltteki nemi en iyi şekilde sağlıyor. Gerekli nem sağlandığı takdirde ciltteki inci çizgi oluşumunun da önüne geçmek mümkün oluyor.

Hyaluronik asit içeren cilt bakım ürünleri pek çok marka tarafından çıkarılıyor. Bu ürünler arasında, gündüz kremi, gece kremi, göz kremi, maske ve serum bulunuyor. Bu ürünlerden dilediğinizi aracılığıyla cildinize gereken nemi sağlayabilirsiniz.

Hyaluronik Asit İçeren Gıdalar Nelerdir?

Vücuttaki hyaluronik asit seviyesini artırmanın birçok yolu vardır. Bunlardan biri de hyaluronik asit içeren yiyecekler tüketmektir. İçeriğinde doğal olarak hyalüronik asit bulunan yiyeceklere beslenme planınızda daha fazla yer vererek vücudunuzdaki hyaluronik asit oranını artırabilir, dolayısıyla yaşlanma belirtilerini geciktirebilirsiniz.

Çinko, magnezyum, C vitamini içeren besinler, hayvansal gıdalar, sebze ve meyvelerin büyük bölümü doğal olarak hyaluronik asit içerir.

Hyaluronik asit içeren besinler listesi:

  • Patates
  • Tatlı patates
  • Ispanak
  • Karnabahar
  • Tavuk suyu
  • Kırmızı et
  • İlikli kemik suyu
  • Soya sütü
  • Limon
  • Portakal
  • Ihlamur
  • Brokoli
  • Kuşkonmaz
  • Marul
  • Brüksel lahanası
  • Fasulye
  • Bal kabağı
  • Maya
  • Fıstık
  • Kepekli tahıllar
  • Kahverengi pirinç
  • Tavuk eti
  • Greyfurt
  • Guava
  • Kiraz
  • Kivi
  • Yaban mersini
  • Ahududu
  • Üzüm
  • Elma
  • Muz
  • Domates
  • Avokado
  • Ananas
  • Kavun
  • Şeftali
  • Armut
  • Biber
  • Kişniş
  • Maydanoz

Patates

Patates yer altında yumru kısmı yenilebilen bir besin maddesidir. Patatesin besin değerleri pişirme şekline ve hazırlandığı biçime göre değişmektedir. Kabuğundan lif, potasyum, magnezyum, çinko ve demir içererek önemli besinlerin korunmasını sağlar. Patates pişerken B6 ve C vitamin seviyeleri azalabilmektedir. Patatesin faydaları şu şekilde sıralanabilir:

  • Karbonhidrat oranı yüksek olan patateslerin sindirimi kolaydır. Özellikle bebek ve çocukların rahatlıkla tükettikleri patates, vücuda gerekli enerji miktarını vermek için oldukça idealdir. Patatesin fazla tüketimi zararlı olabileceğinden doğru şekilde tüketmek oldukça önemli olmaktadır.
  • Patates içeriğinde bulunan magnezyum, potasyum ve kalsiyum kan basıncı düşürerek sağlığa katkıda bulunmaktadır.
  • DNA onarımında önemli rol oynayan folat, kanser hücresi oluşumunu engeller. Patatesin içeriğinde de folat bulunmaktadır. Aynı zamanda patateste bulunan C vitamini ve kersetin antioksidan görevi görerek serbest radikallerle savaşır.
  • Patatesin dış kabuğu besin kaybını önlemede etkilidir. Kabuğun altındaki protein ve mineral içeriği yüksek olmaktadır. Bu yüzden patatesi soyarak pişirirseniz bu besin değerlerini de kaybetmiş olursunuz. Patates kızartıldığında içerisindeki C vitaminin %75’i kaybolmaktadır. Bu yüzden farklı bir pişirme tekniği deneyerek patatesin içerisindeki besin değerini koruyabilirsiniz.

Tatlı patates

Orta Amerika ile Güney Amerika tatlı patatesin doğduğu yer ve en çok tüketildiği yerlerdendir. Dış kabuğu klasik patatese göre daha kalın bir patates türüdür. Rengi diğer patatesten farklı çünkü bu patateslerin rengi yetiştikleri topraklara göre değişebiliyor. Bazı patateslerin iç renkleri sarımsı beyaz renklerde olurken, bazıları da turuncuya kaçan hafif kırmızı renklerde olabilmektedir.

Klasik patates gibi tatlı patatesin de içinde karbonhidrat bulunuyor ancak daha sağlıklı bir karbonhidrat kaynağı kendisi. Ülkemizde de daha sıcak illerde üretimi yapılıyor.

Tatlı patateslerin inanılmaz derecede besleyicidir. İçerisinde lif, A ve C vitaminleri ve manganez bulunur. Ayrıca her porsiyonda bol miktarda magnezyum sağlayarak vücudunuzun hyaluronik asiti verimli bir şekilde üretmesini de sağlar. Tatlı patatesler ayrıca oksidatif hücre hasarını ve kronik hastalıkları önlemeye yardımcı olan çok çeşitli antioksidanlar içerir. Ayrıca tatlı patatesler, iltihabı hafiflettiği, zararlı serbest radikalleri nötralize ettiği ve cilt hasarına ve güneş yanıklarına karşı koruduğu gösterilen bir bileşik olan beta karoten ile doludur.

İçerisine A, C, B ve B6 vitaminlerini bulundurur. Çok önemli bir lif kaynağıdır. Vitaminlerin yanında lif, fosfor, bakır, manganez ve potasyum bulundurur. Oldukça faydalıdır. Klasik patatesten çok daha sağlıklı bir karbonhidrat kaynağıdır. Glisemik indeksi düşük olduğu için tok tutar. Tok tutma özelliği sayesinde ani bastıran açlık krizlerinin önüne geçer, kilo vermenize yardımcı olur.

Beta karoten oranı yüksek olduğu için bağışıklık sisteminin güçlü olmasına destek olur.

Karaciğer yağlanması, kalp krizi riskini azaltır. Özellikle cilt ve prostat kanseri riskini de azaltmaya destek olur.

Ispanak

Ispanak, Amaranthaceae familyasından yaprağı etli koyu parlak yeşil, sarımsı yeşil çok sayıda çiçekli tek yıllık otsu bir bitkidir.

Ispanağın bir takım bilinen faydaları ise, özellikle vücudun direnci ve dayanıklılığı ile ilgilidir. Vücut dayanıklılığını arttıran, vücuda kuvvet veren ıspanak, yorgunluğu gidermekte de yardımcı bir besindir. Ispanak, yalnızca bedeni değil; zihni de kuvvetlendirmektedir. Yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkan öğrenme yavaşlığı ve zihinsel tembelliği gidermede de etkisi olan ıspanak, kansızlığa da iyi gelmektedir. Ispanağın bilinen en önemli faydalarından biri de, kanser, kalp ve damar hastalıkları gibi hayati önem taşıyan rahatsızlıklara karşı faydalı olmasıdır. Buna ek olarak soğuk algınlığı, ağız hastalıkları, boğaz ve göğüs rahatsızlıklarına karşı da, ıspanağın oldukça yararlı olduğu bilinmektedir.

Ispanak yemeği, içerdiği besin değerleri yönünden yüksek tansiyona, felç rahatsızlığına ve bilhassa da yaşlanmaya bağlı görme bozukluklarına karşı iyi gelmektedir. Vücudu kuvvetlendirmesi ile ilgili olarak, hamile kadınlara ve doğacak olan bebeklere güç vermekte ve onları kuvvetlendirmektedir. Ispanak, bir psikolojik etkiye sahipmiş gibi, sinirleri yatıştırmaktadır. Buna ek olarak da kişiye sakinlik vermektedir. Biyolojik olarak vücudu rahatlattığı bir başka nokta da ıspanağın sindirimi kolaylaştırmasıdır. Bu durumla ilgili olarak, ıspanak bir idrar söktürücüdür. 

Ispanak yemeği, kemikleri ve dişleri de güçlendirmektedir. Buna bağlı olarak, ıspanağın diş çürümelerini önlediği de savunulan düşünceler arasındadır.  Ispanak, salata ve çorbalara konulabildiği gibi, başlı başına bir yemek olarak da hazırlanabilmektedir. Ispanağın kaynatılarak, suyunu içmek de vücuda kuvvet vermekte ve direnç sağlamaktadır. Anadolu’daki birçok insan ise, ıspanağın en çok börek içine konulmuş halini tüketmektedir. Ispanaklı börek, ülkemizde oldukça fazla tüketilen ve sevilen bir aperatif yiyecektir.

Brokoli

Brokoli, lahanagiller familyasından, küçük yeşil yumrular hâlinde olan, haşlanarak yemeği hazırlanan bir sebzedir.

K vitamini kaynağı olan brokoli beyin sağlığını desteklemeye de yardımcıdır. K vitamini beynin kabiliyet ve kavrama bölümünü güçlendirerek. Unutkanlığı bunun yanı sıra stres ve depresyon oranını da azaltır. Uzmanlar düzenli tüketilen brokolinin ileri yaşlarda görülen hafıza kaybını da yüzde 80 azalttığını düşünüyor.

K vitamini ve B vitamini içeren brokoli; cildi her türlü zararlı hücrelere karşı korur. Elastik yapısını güçlendirerek yaşlanmayı ve kırışıklıkları önler.

Brokolinin içeriğinde bulunan biyoaktif bileşikler vücudun antioksidan kapasitesini arttırır, antimikrobiyal etkiler gösterir ve böbrek, prostat, idrar kesesi, akciğer ve rektum kanseri riskini azaltır ve büyümüş tümörlerin gerilemesini sağlar. Brokolide yeterli miktarda folat (B9 vitamini) alınmasıyla, kolon, mide, pankreatik ve servikal kanserlere karşı koruma sağlamada umut vericidir. 

Brokoli, K vitamini, kalsiyum, magnezyum, çinko ve fosfor açısından zengin olduğu için kemikleri ve dişleri güçlü tutar. C vitamini ve kalsiyum ve kemferol, periodontal, dişler ve onları çevreleyen dokuların olumlu etkiler. Yeterli miktarda K vitamini tüketmek kalsiyum emilimini artırır ve kemik sağlığını iyileştirmeye destek olur. 

Brokoli gibi doğal lifli besinler yiyecekleri tüketmek, bağırsak sağlığını destekler, kabızlığı önler, insülin duyarlılığını arttırır ve kolon kanseri riskini de azaltmaya yardımcı olur. Ayrıca bağışıklık sistemini korur ve iltihaplanmayı önlemede rol alır. Uygun lif, safra ve dışkı yoluyla günlük toksin atılımı için çok önemli olan düzenliliği destekler. Brokoli içinde bulunan magnezyum ve vitaminler asitliği iyileştirir, besinlerin uygun sindirimi ve emilimini kolaylaştırır, iltihabı azaltarak mideyi rahatlatır. Brokolide bulunan kemferol bileşiği bağırsaklarda sağlıklı bakteri düzeylerini korumaya ve mide astarını sağlıklı tutmaya yardımcı olur.

Brokolide bulunan antioksidanlar genel kalp krizi riskini azaltır ve kalp sağlığını destekler. Yükselmiş, “kötü” kolesterol ve trigliserit düzeylerinin kalp hastalığı için yarattığı olumsuz risk faktörlerinin önlenmesinde etkilidir. İçerdiği bol miktarda potasyum ve C vitamini oksijen yetersizliğine bağlı oluşan kalp rahatsızlıklarını önlemeye yardımcı olur.

Brokoli, kan dolaşımını rahatlatır ve libidoyu yükseltir. Demir ve protein açısından zengin olan brokoli anemi gelişimini önler ve anemi sorunu olanlar için çok faydalıdır.

Brokolide bulunan bileşik ve vitaminler göz sağlık için çok faydalıdır. Lutein ve zeaksantin yaşa bağlı göz rahatsızlıklarının önlenmesi ile ilişkilidir. A vitamini eksikliği gece körlüğüne neden olabilir ve brokoli vücutta A vitamini haline dönüştürülen beta-karoten içerir. Bu maddeler, gözlerin maküler dejenerasyonu ve kataraktlara karşı korunmasını sağlarken radyasyonun neden olduğu hasarı da onarırlar. Yapılan bir araştırma brokolinin beta-karoten bakımından zengin içeriğinin Amyotrofik Lateral Sklerozun (ALS) hastalığına yakalanma olasılığını azalttığını göstermiştir.

Brüksel lahanası

Brüksel lahanası ya da Frenk lahanası, turpgillerden küçük yumru şeklinde ve kalın kat kat halde yaprakları olan bir sebze türüdür. Faydaları aşağıdaki gibi sıralanmıştır:

  • Kemik yapıcı K vitamini içermektedir.
  • Bağışıklık sistemi C vitaminiyle daha çok artırılabilir.
  • Kalp hastalıklarıyla ve iltihaplanmayla savaşmaktadır.
  • Sindirim sistemini iyileştirmektedir.
  • Göz ve cilt sağlığı için önemlidir.
  • Bir bardak kadar brüksel lahanasıyla günlük potasyum ihtiyacının %14’ü karşılanmış olur. Potasyum sinirlerin doğru çalışmasını sağlar. Kasılma ve kemik yoğunluğu için en önemli vitamindir
  • Beyin sağlığını desteklemektedir.
  • Brüksel lahanası yüksek miktarda folik asit içermektedir. Folik asit sağlıklı hamilelik ve doğum için çok önemlidir.
  • Brüksel lahanası belirli kanser türlerine karşı vücudu koruyabilir.
  • Riboflavin, folat, pantotenik asit, B2 vitamini gibi B vitaminleri ailesi “Brüksel lahanasında” önemli miktarlarda bulunur. Bu vitaminler sindirim etkinliğini, besinlerin kullanımını ve kalori yakımını hızlandırır. İçerdiği lif ile bir araya gelince kişinin zayıflama çabalarına olumlu etkiler yapar. Lif sayesinde leptin hormonu salınımı artar ve yemekler arasında hissedilen açlık durumları azalır.
  • Yüksek tansiyonu düşürerek tansiyonun dengede kalmasını sağlar.
  • Kalp krizi ve kalp hastalığı riskini en aza indirmektedir.
  • Kataraktın meydana gelmesini önler.
  • Prostat, rahim, kolon, mide ve akciğer kanseri riskini azaltmaktadır.
  • Kan yaparak kansızlığın önlenmesine yardımcı olur.
  • Alzheimer hastalığının önlenmesine yardımcı olur.
  • Kabızlığı önler. İdrarın vücuttan atılmasına yardımcı olur.
  • Diş ve diş etinin korunmasına katkı sağlar.
  • Erkeklerde spermlerin artmasına, kadınlarda ise hamileliği kolaylaştırmaya yardımcı olur.
  • 100 gram pişmiş Brüksel lahanası günlük K vitamini ihtiyacının %175 ini, C vitaminin %100’ünü, A vitaminin %15’ini, folat ihtiyacının %15’ini ve manganez ihtiyacının %11’ini karşılar.
  • İyi bir K vitamini kaynağıdır. K vitamini kemikleri güçlendirir, kanın pıhtılaşmasında rol oynar.
  • Öte yandan asıl kaynağı balık ve deniz ürünleri olan omega 3 yağ asidinin bitkisel formunu içeren sebzelerden bir tanesidir. Diyetinize balık ve deniz ürünlerinin yanında ekleyeceğiniz Brüksel lahanası, omega 3 alımınızı artırır.

Hyaluronik Asidin Faydaları Nelerdir?

Buraya kadar hyaluronik asidin cilt için ne kadar büyük bir önemi olduğu açıklanmaya çalışıldı. Hyaluronik asidin faydaları ise aşağıda verildiği gibidir.

  • Hyaluronik asidin en büyük özelliği su tutma olduğu için cildin nem dengesini sağlamakla görevli. Eksikliği durumunda ciltte soluk, sağlıksız ve pütürlü bir görüntü ya da pullanma görülebiliyor. 
  • Su bazlı bir bileşen olduğu için yağlı ciltlerin nem ihtiyacını kolaylıkla karşılıyor. Kuru ciltlerde de hızla etki ediyor. Böylece cilde yoğun nem terapisi uygulayarak nemsizlikten kaynaklanan sorunları çözüme kavuşturuyor.
  • Elastik yapısı korunan cilt daha güçlü bir form kazanıyor. Daha sağlıklı görünen ten, dışarıdan gelen hasarlara karşı da daha dayanıklı oluyor. Aynı zamanda sıkılaşıyor ve böylece ince çizgiler görünmez hale geliyor. 
  • Hyaluronik asidin antioksidan ve antibakteriyel özellikleri de var. Antioksidan yanıyla cildi yıpratan etmenlere karşı koruma kalkanı oluşturuyor.
  • Antibakteriyel özelliği ise yaraların daha hızlı iyileşmesine yardımcı oluyor. Cilt üzerindeki leke ve sivilce tedavisinde kullanılabiliyor. 
  • Bütünsel anlamda cilt sağlığını iyileştiren bu bileşen; düzenli olarak kullanıldığında daha sağlıklı, daha parlak, daha sıkı ve daha dinç bir tene sahip olmanı sağlıyor. 

Hyaluronik Asit Cilde Faydaları Nelerdir?

Hyaluronik asidin en büyük özelliği su tutma olduğu için cildin nem dengesini sağlamakla görevli. Eksikliği durumunda ciltte soluk, sağlıksız ve pütürlü bir görüntü ya da pullanma görülebiliyor. 

Su bazlı bir bileşen olduğundan dolayı yağlı ciltlerin nem ihtiyacını kolaylıkla karşılıyor. Kuru ciltlerde de hızla etki ediyor. Böylece cilde yoğun nem terapisi uygulayarak nemsizlikten kaynaklanan sorunları çözüme kavuşturuyor.

Elastik yapısı korunan cilt daha güçlü bir form kazanmaktadır. Daha sağlıklı görünen ten, dışarıdan gelen hasarlara karşı da daha dayanıklı oluyor. Aynı zamanda sıkılaşır ve böylece ince çizgiler görünmez hale geliyor. 

Hyaluronik asidin antioksidan ve antibakteriyel özellikleri de var. Antioksidan yanıyla cildi yıpratan etmenlere karşı koruma kalkanı oluşturuyor.

Antibakteriyel özelliği ise yaraların daha hızlı iyileşmesine yardımcı oluyor. Cilt üzerindeki leke ve sivilce tedavisinde kullanılabiliyor. 

Bütünsel anlamda cilt sağlığını iyileştiren bu bileşen; düzenli olarak kullanıldığında daha sağlıklı, daha parlak, daha sıkı ve daha dinç bir tene sahip olmanı sağlıyor. 

Hyaluronik Asidin Zararları Var mıdır?

Hyalunorik asit kullanımı, tek başına yeterli gelen bir takviye sayılmamaktadır. Hyaluronik asit, nemlendirici kremlerin içinde bulunduğu ve uygulandığı gibi, ağız yoluyla da kullanılmaya başlanmıştır. Sadece ağız yoluyla alınan hyaluronik asit, cildin nem dengesini sağlamak için yeterli değildir. İsim olarak ciddi bir asidi andırsa da hyaluronik asidin herhangi bir zararı veya yan etkisi bulunmamaktadır. Diğer asitler gibi cilt yüzeyini tahriş etmez, cilt derisinin soyulmasına sebep olmaz. Hyaluronik asit için belirlenen tek işlev, cildin nem dengesini korumak ve cilt yüzeyinde su tutulmasını sağlamaktır.

Hyaluronik Asit Nasıl Kullanılmalıdır?

Eklem içi hyaluronik asit enjeksiyonlarının yan etkileri arasında kas ağrısı ve sertliği olmaktadır. Bazen uygulama sonrası hareket etmede zorluk, eklem ağrısı ve eklemde şişlik veya kızarıklık da karşılaşılan durumlar arasındadır. Diğer daha az ciddi yan etkiler arasında kanama, kabarma, ciltte renk değişikliği, zamanlar, kaşıntı, uyuşma, karıncalanma ve hassasiyet sayılabilir.

Hyaluronik Asit Ne Zaman Kullanılmalıdır?

Haftalık cilt bakımı rutininize hyaluronik asit içeren ürünler ekleyebilir, sabah akşam nemlendiriciden önce hyaluronik asit serum ile cildi doyasıya nemlendirebilirsiniz. Özellikle kuru cilt tipine sahip kişiler, hyaluronik asit içeren daha fazla ürün tercih edebilir.

Hyaluronik Asit ve Kolajen Arasındaki Farklar Nelerdir?

Yaşlandıkça hyaluronik asit seviyeleri azalır. Hyaluronik asidin vücut depolarını korumak, yaşam süresi ve azalmış yaşlanma belirtileri ile ilişkilidir. Cilt sağlığı üzerindeki etkileri; kırışıklıkların azaltılması, cildin nem dengesinin sağlanması, ciltte gevşeme ve sarkmalara karşı koruma, yara iyileşmesine destek olarak sıralanabilir.

Ciltteki kolajen seviyeleri ise 25 yaşından itibaren her yıl %1,5 azalmaya başlar. Kadınlarda menopozu takip eden 5 yıl boyunca östrojen seviyelerinin düşmesine bağlı olarak kolajen kaybı hızlanarak %30’a kadar varabilir. Bu dönem sonunda kayıp her yıl %2 ile devam eder. Resveratrol hem doğal yaşlanmaya hem de dış etkilere bağlı yaşlanmaya karşı koruma sağlar.

Hyaluronik Asit Hakkında Bilinmesi Gerekenler Nelerdir?

Hyaluronik asit cildin ve dokuların iyi yağlanmasına, nemli kalmasına yardımcı olan bir maddedir. Aynı zamanda bir nemlendiricidir. Çevreden nem alan ve ciltte nemlenmeyi artıran bir cilt bakım bileşenleri kategorisidir. Özellikle ciltte, eklemlerde ve gözde yüksek konsantrasyonlarda bulunur. Başlıca görevi kayganlık sağlamak ve doku hidrasyonunu yani nemliliğini sağlamaktır. Bunu da kendi ağırlığının bin katına kadar su tutabilmesine özelliğine borçludur.

Yaşlandıkça vücuttaki hyaluronik asit seviyeleri azalır. Buna bağlı olarak ciltte kırışıklıklar, canlılığını ve nemini kaybetme, eklemlerde ise aşınma ve yıpranma gibi sonuçlar görülür. Uzun yıllar süren çalışmalar sonucu laboratuvar ortamında üretimi sağlanabilen hyaluronik asit takviyeleri yaşlanma ile ilgili sağlık durumlarının önlenmesine veya tedavisine yardımcı olabilir.

Hyaluronik Asidin Yan Etkileri Nelerdir?

Hyaluronik asit enjeksiyonu genel olarak güvenli bir uygulamadır ve yan etkileri oldukça nadir ve geçicidir. Ancak bazı hastalarda eklemde şişlik, ısı artışı, ağrı ile seyreden yan etkiler görülebilmektedir.

Yorum yaz

Bütün yorumlar paylaşılmadan önce editör kontrolünden geçmektedir

Bu site reCaptcha ile korunuyor. Ayrıca bu site için Google Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.

Kargo bedava

500 TL ve üzeri alışverişlerinizde kargo bedava!